BAŞKANIN ÖZGEÇMİŞİ
BAŞKANIN MESAJI
BAŞKANA ULAŞIM
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
BELEDİYE TARİHÇESİ
BELEDİYE MECLİSİ
MECLİS KARARLARI
ENCÜMEN
İHALELER
FAALİYET RAPORLARI
MÜDÜRLÜKLER
ESKİ BAŞKANLAR
KAMU HİZMET STANDARTI
STRATEJİK PLAN
HABERLER
DUYURULAR
ETKİNLİKLER
KAYBETTİKLERİMİZ
OKULLAR
MUHTARLAR
KASABA TARİHÇESİ
e-BELEDİYE
e-Rehber
Nikah İşlemleri
CAMİLER
TARİHİ YERLER
SOSYAL TESİSLER
YÖRESEL
FOTOĞRAF GALERİSİ
GENEL BİLGİLER
İLETİŞİM FORMU
TELEFON REHBERİ
Ziyaret Belediyesi
» ZİYARET  » Tarihi Yerler

  

Hicabi Baba Camii ve Türbesi
 
Amasya’nın Ziyaret Beldesinde, Keçioğlu Cami-i Şerifi’nin bitişinde olan Abdulbaki-i Hicabi Baba Tekkesi yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmasının dışında umut arayanlarada umut kapısı oldu. Bu tekkeyi, Ziyaret Beldesinde oturan, Nakşıbendi halifelerinden Kırımlı Eş-Seyyid Eş-Şeyh Abdulbaki-i Hicabi, 1212 (1797) tarihinde yaptırmıştır. Tekkenin ilk Şeyhi de, kendisidir. Bu zatın vefatından sonra, yerine halifesi ve damadı Eş-Seyyid 230 eş-Şeyh İbrahim Zühdi Efendi, şeyh olmuş, bunun vefat etmesiyle de, tekke mektebe çevrilmiştir. Amasya’ da efsanesi çok söylenen bir zattır. Hayatı hakkında açık kesin bilgiler vardır. Amasya’ ya gelmiş;Turhal şeyhi Mustafa Efendi’nin talebesi ve halifelerinden Fazıl ve Salih; ilmi ve kültürü yüksek; ulu bir zattır. Kırım Türklerindendir. Bahçesaray kasabasında doğmuş; Dede Cengi torunlarından olduğu; bir ara “Küfe Müftüsü” olan dedesi Ebusuud’un yazdığı risalelerden anlaşılmıştır. Büyük Selçuklu Devleti zamanında ve 1198 yılında Amasya’ya geldiği; Urkubi Hacı Ahmet Efendi’ den dersler aldığı ve burada okuduğu da yine kendisine ait yazılı risalelerinde mevcuttur. Yazılı ve ilmi eserleri vardır. Kendisi ayarında yetiştirdiği öğrencileri de mevcuttur. 1238 yılında; vefatı üzerine sevip hizmetinde bulunduğu Ziyaret Mahallesine getirilir. Çalışıp hizmetinde olduğu ve yetiştirdiği dergahına defnedildi. .bu dergahın içerisinde Hicabi Efendi ile birlikte dört erkek mezarı vardır. Sonradan bir kadın da burada medfundur. “Hicabi Abdül Baki Camii” bitişiğinde; itinalı ve sandukalı mezarlar, iki adet sancak olmak üzere ziyarete açıktır. Bu mahalle sonradan belde olarak düzenlenmiş ve ismi “Ziyere” iken, sonradan “Ziyaret Kasabası” adını almıştır. Bu isim Ziyaret yeri olarak Hicabi Efendi’ den gelir... Hicabi Efendi’nin üzerine söylenen efsane nedir bunu anlatalım mı? Bugün de etkin çalışmakta olan ve din ağırlıklı “Hafız” yetiştiren bir medresemiz vardır. Büyük Ağa medresesi bir zamanlar Hicabi Efendi’nin de olduğu ve yetiştiği Molla olarak çalıştığı yerdir. Anlatıldığı üzere Kırım Türkleri’ ne mensupken; kalkıp buralara kadar gelmiş birisidir. O zamanlar Ziyere köyünde bulunan bir şeyhin müridi olmak için yola çıkar. Yola düşer, şeyhin arazisi içine girer; Gölbaşı denilen semte geldiğinde; Hicabından yani utancından şeyhin yanına da gidemez. Geriye dönerek Büyükağa medresesine gelir. Ziyere’ye gitmese şeyhine ulaşıma için bir kaç kere teşebbüs etmişse de ulaşamaz. Hepsinde de utanır, bir hicap duyar ve geriye döner. Aradan günler geçer ve Hicabi’ yi bir üzüntü alır. Bu durum Şeyh’ e mağlum olurki; “Gölbaşında Hicabi isimli bir molla var; onu getirin” emrini verir. Müridleri hemen yola düşer Hicabi’yi yakalayarak Şeyhin yanına gelirler. Abdül Baki Efendi muradına kavuşmuş ve saygı duyduğu Şeyhinin Müridi olmuştur. Bir süre bu çalışmalarını sürdürdü. Öyle çalışmaları olmaktadır ki; bunu Şeyhi çok beğenir ve öbür öğrencilerinden daha çok sever. Öbür Müridler bu sevgiyi kıskanırlar ve çekemezler. Hakkında dedikodulara varan sözler söylenir buda Şeyhin kulağına kadar gider. Kendisine bazı şeylerin mağlum olması üzerine Şeyh bütün Müridlerini toplayıp ve onlara: “Birer demet çiçek getireceksiniz, bakınız şu dağlar çiçek dolu ancak koparacağınız çiçeği kimse görmeyecek. Kimse sizin çiçek topladığınızın fakında olmayacak. Benim şartım budur. Dağlara çıkabilirsiniz emrini verir” Medresenin kapısı açılmış; öğrenciler etrafa dağılmıştır. Bir ilkbahar günü olsa gerek ki; etraf mis gibi kokmakta renk renk çiçeklerin kokusu etrafa yayılmaktadır. Arı ve kelebekler üzerlerinde gezinmektedir. O günlerde de bağlık ve bahçelik olan Ziyere o günler daha da güzel olurmuş. Şeyhlerine birer demet çiçek getirmek ve kimsenin de görmeyeceği yerlerden toplamak için öğrenciler dağlara doğru çıkıp; çalıların diplerinde çiçekler derlerler. Topladığı çiçek demetlerini de kaptıkları gibi Şeyh’ i rahlesinin önüne sunarlar. Herkes çok mutludur ve sevinmektedir. Sevinmeyen ve ağlamakta olan birisi vardır. Abdül Baki isimli arkadaşları; fakat nice sonra ağlaya ağlaya ve elleri boş Şeyhin huzurundadır. Şeyhi Abdül Baki’ ye sorar: “ Ya Abdül Baki, sen çiçek toplamadın mı? Hani senin çiçeklerin” deyince de; “Sultanım çiçekler hep Allah’ ın adını zikrediyorlar. Onlara kıyıp koparamadım. Sonra siz demediniz mi kimsenin görmeyeceği bir yerden çiçek toplayın diye? Ben çiçek koparmak için eğildim, baktım beni Allah görüyor. Onun için çiçek koparmadım efendim. “ diye cevap verir.” Şeyh, istediği ve sezdirmek istediği durumu; öğrencisinin anladığını görür ve sevinç içindedir. Şeyh işte bu sonuç karşısında diğer müritlerine dönerek: “ İşte bu arkadaşınız Abdül Baki’ yi sizden fazla seviyorum. Siz ne anlarsınız çiçeğin fikrinden ve zikrinden diyerek içini çeker. Sonradan bir konuşmasında da “ Bu öğrencim çok Hicabi birisi” demekten geri kalmaz. Bunu işitenler ve onun böylesi bir tavrını bilenler de “Hicabi Efendi” ismini münasip görürler. İlk anlatılan efsanenin esası dır... Söylenen bir efsane daha vardır. Şeyh Turhallı Mustafa Efendi hasta olur. Bu durumu yakından gören müritler; Şeyhin ölmesinden sonra kimin icab ettiği tartışmasını başlatırlar. Bu konuşmaları duyan Şeyh; bütün mürtleri toplar ve onlara: “Ben ölünce kavuğumu yerden kim kaldırırsa Şeyh O olsun” der. Vasiyetini böyle anlatır. Aradan fazla bir zaman geçmez ve Şeyh ölür. Bütün müritler bir araya gelirler ve sıra ile yeri de kapalı duran; kavuğu kaldırmayı denerler ama yerinden de kımıldatamazlar. Kaldırma işine girişmeyen birisi vardır; O da cenazenin defniyle uğraşan Hicabi Efendidir. Hicabi Efendi bütün ısrarlara rağmen kavuğu kaldırma denemesine rağzı olmaz. Ayrıca da: “Şeyhim öldükten sonra: bana hiçbir şeyhin gereği yok” diye ısrarları geri çevirir. Nice sonra; tarikatın dağılma tehlikesi karşısında kavuğun yanına yaklaşır ve tek eliyle kavuğu aldığı gibi başına koyar. Sözün gereği O anda Şeyh olur. Anlatılan bir efsanede böyledir. Aslen Kırım Türklerin den olan Şeyhine merak sardığı ve içine doğduğu için ; Amasya’ da okuma azmin deki Abdül Baki Hicabi Efendi Ziyaret Beldesin de mefundur. Kendi adıyla anılan bir caminin yanındaki türbede yatmaktadır.

Eklenme Tarihi: 21.01.2015

Tarihi Yerler



TARİHİ ÇINAR
Küçük Mağra
İbrahim Dede Türbesi
Cin Hamamı
Hicabi Baba Camii ve Türbesi
ÜÇ MAĞARALAR
AYNALI MAĞARA


1